Hakan Vreskala ile söyleşi: “Gezi’yi tabulaştırmamalı, harcamamalı”

Söyleşi: Can Semercioğlu
Not: Bu söyleşi Duvar Dergisi'nde yayınlanmıştır.
Türkiye’de muhalif müziğin son yıllardaki ilginç ismi Hakan Vreskala ile müziği, “Dağılın Lan”ı, Gezi’yi ve mizahı konuştuk. Farklı yollardan geçtikten sonra hep içinde olan müzikle uğraşmaya başlayan Vreskala’nın müzikal serüveni, eğlenceli, sanatsal ve farklı dillerde yaptığı şarkılarla devam ediyor. Özellikle “Dağılın Lan” şarkısının Gezi direnişinde Gümüşsuyu barikatlarında Vreskala tarafından seslendirilmesi, müziğin barikat tarafından yaratılması kısa süre içinde “Dağılın Lan”ı Gezi’nin eğlenceli müziği haline getirmişti. Vreskala, Gezi’den sonra Türkiye’deki güçlü mizah anlayışıyla beraber muhalif müziğin gitgide yükseleceğini söylüyor.


Can Semercioğlu: Klasik, belki demode, ama kritik bir soruyla başlayalım: Neden müzik yapıyorsunuz?
Hakan Vreskala: Elimden başka hiçbir şey gelmiyor, o yüzden… Başka işler denedim: Aşçılık yaptım, hasta bakıcılık yaptım, postanede çalıştım. Hepsi hüsran ve başarısızlıkla sonuçlandı. Ama müziğe yakın yaptığım her şey, hem başarılı oldu hem de mutlu etti beni. Çok genç yaşımdan beri belliydi müzisyen olacağım. Ne sorguladım, ne düşündüm, ne de birçok arkadaşım gibi “Ne yapacağım?” bunalımına girdim. Hep müzisyendim ve iyisiyle kötüsüyle müzisyen gideceğim bu dünyadan.

CS: Müziklerinizi yaparken en çok nelerden etkilenirsiniz?
HV: Aşk, tahakküm, günlük hayata dair yüzeysel ama keyifli tespitler.

CS: Hem İzmirli bir beyaz Türk olup hem Kürtçe şarkı yapmak nasıl bir duygu? Dinleyenler ne tepki veriyor buna?
HV: Ben geçtim artık onları. Ben de böyle düşünürsem işin içinden çıkamam çünkü. Bir de bu tartışma biraz demode. Gezi’den beri bu tür kalıplar yıkıldı. Eskiden en önde gelen mevzu bu idi. Yaptığım müzikte şu an bu pek konuşulmuyor bile. Muhalif yönü belki daha çok konuşuluyor ya da bana öyle geliyor. Ama başta çok çok zor idi, bunu kabul etmem gerekiyor. Çalacak mekân bulamadık. Özgürlükçü, önyargısız bir kitle sahiplendi ve bu beni çok etkiledi doğrusu. İnsanlar konsere gelene kadar aklından bir türlü yargı geçiyordu belki, ama konser başlayınca herkes farklı bir yerlerde buldu kendini gibi geldi bana.

CS: Şarkılarınızda rapten caza farklı türdeki müzikleri harmanlayarak kullanıyorsunuz. Bunu bir kültürel çeşitlilik/renklilik olarak mı okumalıyız, yoksa bunun anlamı sadece müzik mi?
HV: Ben uzun zaman yaşamımın üçte birini Avrupa’da farklı projelerde turneler yaparak geçirdim. Bunlardan etkilenmemiş olsam, bu benim kötü bir müzisyen/sanatçı olduğum anlamına gelirdi. Benim tek yaptığım kulağımı açık aklıma gelen beste/sözlere, onların doğasına uygun bir ruh hali katmak oldu. İlk albümden çok çok memnunum. Gayet kaotik, kakafonik ama şirin bir şey oldu.

CS: Biraz da "Dağılın lan"ı konuşalım. Bir röportajınızda "son kullanma tarihi en kısa olan parçam" demiştiniz. Galiba çok kullanılan/kullanılacak bir şarkı oldu.
HV: O röportaj Gezi’den önceydi. Ve çok şey değişti işin gerçeği. Parça çok önce yazıldı ve o dönem belki de şu anki kadar “Yeter lan!” duygusunu dışa vurumcu bir şekilde ifade eden insan yoktu. Çok öfkeli ve bir o kadar da içten bir şekilde elimden geldiğince bize tahakküm uygulayan, bir yandan da kurtuluş imkânı olarak tanıtılıp aklı karıştıran tüm odaklara saydırmıştım. İçtenlik kendini Gezi’nin yaratıcılığında buldu. Gezi’nin mizahı ve şekli itibariyle daha çok kitleye ulaştı. Ben ileriye bakıyorum. Sanat böyle bir şey: Yap, sokağa at ve düşünme… Ama “Dağılın Lan”ı yazdığımda çok uykusuz gece yaşadığımı hatırlarım. Hala şarkıcı olarak kendimi yeni hissediyorum. Genelde yazdığım yeni parçalarıma ilk tepkim utanç oluyor. İkinci tepkim “Ses olarak yetersizlik var mı?”, sonra “Ulan böyle söz olur mu?”, sonra da “Manyak mıyım ben, böyle müzik olur mu?” falan deyip vazgeçmek oluyor. Yani politik olarak korku yok da, fazla eleştirel yaklaşmak var. “Padişahım Çok Yaşa” da öyle mesela. Sonra “Çarşı herkese/kendine karşı” mantığıyla salıyorum sosyal medya denizine. Şu ana kadar çok fena battığımız parça olmadı Allahtan.

CS: "Dağılın lan"da egemenlere dair ne varsa harcıyorsunuz. Üstüne üstlük halkla beraber Gümüşsuyu'nda direniş performansı yapıyorsunuz. Müziği barikata yayma fikri nasıl doğdu?
HV: Bin türlü insan “Gezi’ye parça yapmayacak mısın?”, diye üstüme geliyordu. Ben de yeni gelmiştim İsveç’ten. Apar topar ve uzun bir süre gördüklerimin şoku içindeydim. Hiçbir söz veya melodinin yaşadıklarımı anlatabileceğini sanmıyordum. Bir gece insanları gördüm Gümüşsuyu’nda. Bir inşaatın demir kepenklerine taşlarla vuruyorlardı: Agresif değil, terapi niteliğinde, harmonik… Belki sizler de görmüşsünüzdür. Dünyanın en garip ruh hallerinden biri. Bir sürü yetişkin insan en çocukça ve belki de boş işte bile sanatsal bir yorgunluk görebilecek tatlı ruh kıvamına gelmiş. Videoya çektim, üzerine “Dağılın Lan”ı söyledim, çok şeker oldu. Ama bütün gece uyuyamadım. “Ya bu işi daha ciddi yapalım. 20-30 kişi toplayıp çok ilkel biçimde örgütleyelim çünkü yeni bir parça yazmak istemiyorum, “Dağılın Lan”ı bugünler için yazmışım”, dedim, kendi kendime. Sonrası malum. Gezi’den 20-30 kişi geldi. Biz daha çalmaya başlayalı 15 dakika olmuştu, yüzlerce kişi ve basın toplandı. Biz daha prova yapamadan herkes çekimi yaptı. Biz daha eve gidemeden ana akım basın her yerde yayınlamıştı bile.

CS: Gezi'de halk kendi sloganlarını, marşlarını, uyarlamalarını, düzenlemelerini yaptı. Yeni ve eskisinden çok daha muhalif ve güçlü bir müzik kültürü beklemeli miyiz?
HV: Var zaten ve olacak da. Ben kendi şahsıma çok etkilenmeme rağmen, müziğimi belli bir elekten geçirerek almaya çabalıyorum. Bir de Gezi’nin gazından sörf yapmacılık çok tehlikeli olabilir. Tabulaştırılmamalı, harcanmamalı. Biraz dikkat, biraz coşku: Olacak bu iş…

CS: Türkiye'de son dönemde protest müzik hakkında ne düşünüyorsunuz?
HV: Bandista var, dev gibi Kardeş Türküler var… Ana akım medyada yer sahibi bir çok insan tepkisini dışa vurdu. Ben çok umutluyum. Eskiden çok söylerdim: “Ben darbukacıyım.” Elimden geldiği kadar rape bile yakın şeyler söyledim. Ama Türkiye’de bomba gibi sistem/devlet şiddetini, iktidar baskısını deşifre eden rapçi olmaması çok trajik. Şimdi bir çok isim var. Ozbi mesela, tüylerimi diken diken ediyor. Dinleyin, dinlettirin bence.

CS: Aynı zamanda İsveç'te stand-up da yaptınız. Gezi'nin yarattığı mizah anlayışı "gülme kültürü"nü nasıl etkiledi?
HV: Hep diyorum, Türkiye’de çok ama çok komik isimler var. Ekşi Sözlük, Zaytung, Twitter capsleri, İnci Sözlük, duvar yazıları… Penguen, Uykusuz vesaireyi saymıyorum bile. Toplumda mizahın bu kadar domine ettiği başka bir Avrupa ülkesi örneği bilmiyorum açıkçası. İsveç’te stand-up yapmak kolaydı. Şimdi Türkiye’de nasıl olacak ben de merak ediyorum. Ama komik insanlara karşı hiçbir hükümet kazanamaz.

CS: "Her köyde bir deli var" diyorsunuz. Gezi'ye her köyden deliler geldi. Türkiye’yi, dünyayı, insanları kim(ler) kurtaracak?
HV: Dünyayı net bir şekilde kendi iç devrimini yapmış, kendisiyle barışık insanlar kurtaracak. Ama kötü haber: Dünyayı kurtarmak diye bir şey yok. Çünkü bizlerin iktidardakiler gibi bir iktidar perspektifi yok. Belki de önce otonomiyi, anti-merkezciliği tartışmak gerek.

CS: Son olarak kişisel bir soru sorayım. Dinlediğim zaman sanki her zaman söylediğinizden çok daha şey söylemek istiyormuşsunuz gibime geliyor. Var mı böyle bir şey?

HV: Çok doluyum. Çok kendi kendime konuşuyorum bu aralar. Demek ki, albüm çıkarma vakti gelmiş.

Yorumlar

  1. Titanium White | TITanium Art Group - iTanium
    Product Type: Plastic; nano titanium by babyliss pro Manufacturer: titanium pan TITanium Art Group; stainless steel vs titanium apple watch Number of titanium nipple jewelry Product: TITanium Art Group. Additional Product titanium framing hammer Features: Plastic; Brand: TIT

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar