James Petras - Müslümanların hoşnutsuzluk yazı: Bu aptal bir 'amatör film' değildir


JAMES PETRAS

BirGün için çeviren: CAN SEMERCİOĞLU 
“Arap Baharı” denen şey, daha iyi bir dünya için savaşan ve mücadele eden insanların uzak ve acı anıları haline geldi; hayatını ve uzuvlarını kaybeden insanların sesi olmadı. Tam da Müslüman dünyasında, yeni gerici dalga, yozlaşma ve yaltakçı siyasetçiler, önceki yöneticilerin sürdürdüğü aynı orduyu, gizli polis gücünü ve hukuk gücünü kendi iktidarlarına geçirdi.

Ölüm ve yıkım dört bir tarafa yayıldı, yoksulluk ve sefalet arttı; hukuk ve düzen bozuldu; daha önce burada marjinal bir güç olan gerici haydutlar siyasi iktiarı ele geçirdiler. Yaşam koşulları düştü, şehirler enkaz haline geldi ve ticaret felç oldu. Ve bu “Arap Kışı    “na ABD ve AB ile birlikte Körfez'deki mutlakiyetçi monarşiler, Türk mütterifler ve rengârenk ve paralı İslamcı teröristler ve onların sözcüleri liderlik ediyor.

21. yüzyılın ilk on yılı boyuca Müslüman dünyasına yapılan emperyal müdahalenin mirası, yaşamların kaybedilmesi, insanların göç ettirilmesi, ekonominin yok edilmesi ve savaşın daimileşmesi anlamında 19. ve 20. yüzyıldaki sömürgeci fetihler de dâhil olmak üzere bir önceki on yılı aşıyor. Batı'nın yarattığı son kargaşa ve şiddet, 2011 - 2012 yılları arasında "Arap Baharı" olarak nitelendirilen döneme sıkıştırılmış durumda. Bundan daha da kötüsü gelmek üzere. Batılı gözetmenler, (Mısır gibi) bazı ülkelerde stratejik güç noktaları kazandı, şimdi de diğer ülkelerde (Suriye’de) uzun süreli yıkıcı savaşlar yapıyor ve diğerlerinde (İran) çok daha büyük ve yıkıcı bir askeri müdahaleye hazırlanıyor.

“Müslüman Memnuniyetsizliği Kışı”, Güney Asya’daki Pakistan ve Afganistan’dan, Körfez bölgesine, oradan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir alanı kapsıyor. 1930’lardan bu yana Batı’yı vuran kötü ekonomik krizlerin sancıları içinde, Batılı emperyalist rejimler kendi halklarını baskı altına aldı; personelini, silahını ve parasını seferber ederek iki ülke ve beş bölgede eşzamanlı savaşlara girişti. Batı, bu savaşın sonunun ekonominin yok olması ve milyonların kökünden sökülmesiyle sonuçlansa bile, siyasi düşmanları devirmek ve bağımlı ülkeleri kurmanın peşinde oldu.

Müslüman dünyasında Yeni Emperyal Düzenin kurulması için önemli bir ders olan “Arap Baharı”nın başladığı yer olan Mısır’la başlayalım. İslam Peygamberi Muhammed'e hakaret eden ABD yapımı filmden ötürü iki kıtadaki iki düzine ülkeye yayılan şiddetli kitlesel isyanlar, yüzeyselliğin artmasına dayandırıldı. ABD'nin iki yıldan beri Müslüman dünyasına yönelik imha siyaseti ve daha özel olarak Arap Baharı'nın vaatlerine karşı Washington'dan yükselen öfkeli müdahale adımlarında film en azından tetikleyici oldu.

MISIR: BAĞIMLI BİR DEVLET KURMAK
Washington, daha ilk günden, Şubat 2011’de sokaklarda ve merkezi yerlerde özgürlük için savaşan protestocuların öldürüldüğü, yaralandığı ya da hapse atıldığı Mısır’da Mübarek diktatörlüğünü desteklemek için çalıştı. Mübarek iktidarı bırakmak zorunda kaldığı zaman, Washington Mübarek'in generallerini yolundan çevirerek ve iktidarı ele geçiren askeri cuntayı destekleyerek nüfuzunu korumaya çalışmıştı. Askeri diktatörlük demokrasi yanlısı büyük gösterilerin hedefi olurken Washington, en yüzeysel demokratik ve sosyo-ekonomik reformları talep eden yoksullar, işçi sınıfı ve orta sınıfları dıştalayan Batı yanlısı neo-liberal sektöre egemen olan Müslüman Kardeşler ile ordu arasındaki siyasi güç paylaşımı ittifakını desteklemişti.
Seçimlerde Başkan Muhammed Mursi’nin kazanmasıyla birlikte, Washington, vahşi "serbest piyasa" kapitalizminin en ateşli savunucusunu ve Mısır'ın (Mübarek sonrası) durumunu en iyi ikinci koruyan kurum olan Ortadoğu'daki ABD işbirlikçisi devleti güvence altına aldı. Mursi, Mübarek'in izini takip etti ve Washington ve Tel Aviv'in uyarısıyla Gazze ve Sina arasındaki ticaret yollarını kapadı. Mursi, Suriye'yi kasıp kavuran Batı destekli silahlı paralı askerlere destek istemek için Tahran'daki Bağlantısızlar Hareketi toplantıına gitti. Daha sonra Mursi, kamu iktisadi teşebbüslerini özelleştirme planlarını açıkladı, yoksulların temel sübvansionlarının kaldırılması yoluyla ülkenin açığını azalttı, yabancı sermaye akışını artırmak ve işçilerin grev yapmasını engellemek için ekonomiyi deregüle etti. Mursi'nin uşaklığına ve Batıya bağımlı bir ülke olarak Mısır'ın yeniden şekillendirilmesi sürecini kolaylaştırdığı için, Washington, Suudi Arabistan, IMF, Katar ve AB, Mursi'ye 20 milyar doların üzerinde borç yardımı ve hibe teklif etti. Ülke, sadık bir neo-liberal strateji ve yeni sömürgeci bir dış politika takip ederken, Mursi, yoksul Müslüman ülkelerin desteğini korumak için "manevi kartı"nı oynadı.

Mursi’nin perspektifinden, "Yolsuzlukla mücadelele ile birlikte (Mübarek'in) ekonomik ajandasına devam etme" niyetinde olan Mursi'nin ABD Büyükelçiliği'ne yönelik bir günlük blöfünün buharlaşması, Mübarek'i deviren kitlelerin devrimci demokrasi ve milliyetçi tutkularının gündeme gelmesi açısından bir bedel oldu. Mısırlı Müslüman ve laik halk, Müslüman Kardeşler'in zenginlik, iş, refah ve milliyetçi dış politika vaatlerine ihanet eden gidişata karşı tutum takındı. Güçlerini birleştirmek için "meşru bir bahane" işlevi gören "film", ABD'nin oldukça etkili olduğu geliştiği Mursi'nin Mısırı'nda gerçekte geniş bir sosyo-ekonomik ve siyasi bölünmelere sebep oldu.

LİBYA
Obama rejimi, Libya ekonomisini harap eden, ülkenin ulusal bütünlüğünü tahrip eden ve yerli ve yabancı köktendinci terörist grupların geniş bölgeler üzerinde kontrolü ele geçirmesine izin veren hava ve deniz savaşına liderlik etti. Washington ve ABD, herhangi bir destekleyici devlet kurumu olmaksızın, eski rengârenk grupları hükümete dâhil etti. AB ve Washington tarafından finanse edilen, silahlandırılan ve Kaddafi'yi devirmek için ithal edilen İslamcı köktendinciler, klanlar, çeteler, gangsterler, monarşistler ve diğer yerel savaş ağlarının onlarcası, örgütlü sivil toplumu ve kamu otoritesinin tamamını yok etti. Hobbesçu kaotik dünyaya karşı birlikte savaşan gruplar, en baştaki gruplarına, ev, sokak ve işyerlerinde asgari konumda ailelere, klanlara ve dini otoritelere ayrıldı. ABD konsolosluğuna yapılan saldırı, mülkiyete ve ulusal olanla bölgesel ve yerel makamlara karşı yapılan şiddetli saldırılardan sadece biriydi. Belirli bir zümre için kısıtlı petrol gelirlerini güvence altına almak isteyen silahlı dini ve seküler gruplar polise, orduya ve bakanlıklara sızdı.

Konsolosluk protestosu ve ABD Büyükelçisi ve özel kuvvetlerinin öldürülmesi, ABD ve ABD'nin askeri müdahalesi tarafından başlatılan kanlı şiddet eylemlerinin en toplumsallaşmış hali konumunda. Onların, kirli bir iş olan Kaddafi'yi öldürme işini bitirmek ve "misyon tamamlanmıştır" demek için köktendincileri silahlandırdıklarını düşünüyorum. Aynı zamanda bunlar, kullanılmış prezervatif gibi atılır (ya da şok birlikleri olarak Suriye'ye yollanır). Ve Batılı bir devlet adına çalışan neo-liberal teknokratlar bunların yerini alır: Petrol sahalarını AB ve ABD'ye çevirirler. Washington ve AB bunun yerine, Libya toplumunun tüm kesimlerini yabancılaştırır: Kaddafi Libyası'nda istikrarlı, güvenlik, laik ve müreffeh çıkar sahiplerinin milyonlarcasını, köktendinci bir devlet talep eden ve fedakarlarıklraının hiçe sayıldığını hisseden silahlı fanatik Müslüman kitleleri, şavaş baronlarını ve kendisine saygı gösterilmesini isteyen silah tüccarlarını… Ve en önemlisi, ABD Konsolosluğu bombalanırken, Libyalıların büyük çoğunluğu savaş sonrasında bitkin düşmüştü ve kayıtsızlık ve memnuniyetle bakmaktaydı. Peygamberi aşağılayan amatör film üzerine yapılan türlü protestolar, açıkça Batı'nın silahlı müdahalesinden kaynaklanan popüler ve elit şikâyetlerin büyük birikimi için bahane edildi.

YEMEN
Yemen'deki ABD Büyükelçiliğinin ele geçirilmesi, vahşi Ali Abdullah Salih diktatörlüğünün 33 yıl boyunca ABD tarafından silahlandırılması ve finanse edilmesi üzerine gerçekleşti. Yemen'de büyük boytlara varmış olan ve devam eden demokrasi yanlısı hareket, ABD-Suudi müdahalesiyle engellendi ve ardında binlerce ölü, yaralı ve hapsedilmiş Yemenli vatandaş bıraktı. ABD Büyükelçiliğinin ele geçirilmesinde görünüşteki "film" bahanesinden çok daha derin ve kapsamlı bir neden vardı: Yıllardır süren ABD-Yemen ittifakı ile popüler bir hoşnutsuzluk ve sahte bir ABD destekli "demokratik geçiş". Mısır ve Tunus'ta olanlar, Yemen'de de oldu. Körfez bölgesindeki ABD ve Suudi gücünün dayanağı olan personel değişiklikleri,  bağımlı devlet aygıtını (polis, ordu, yargı) kurtarmak için görevdeki diktatöre kurbanlık için tasarlandı. ABD ve AB tüm bu geçiş süreçlerinde, neo-liberal ve emperyalist politikaları yolunda dini inançlardan yararlanmak için esnek ve aşağılık Müslüman politikacıları kullandı.

TUNUS
Tunus'taki durumda, Washington-AB demokrasi yanlısı dönüşümü engellemek için İslamcı Ennahda partisini yükseltmiştir. Ennahda partisi, Moncef Marzouki rejimi sonrası ayaklanmaya yol açan talepleri tamamen göz ardı eden ağır "serbest piyasa"ya mali destek verdi: kitlesel işsizlik, özellikle Filistin, Libya ve Suriye'yle ilgili AB-ABD dış politikasına zenginlik ve yaranma çabası oluştu. İslamcı rejim ve parti, sokak protestosunun rejimin toplam orijinal sosyo-ekonomik ajandasındaki ihmaline karşı anlamlı bir gösteriden daha ateşleyici olduğunu bilmeksizin "filmi" kınayan ve protestoyu çökerten çifte bir oyun oynadı.

PAKİSTAN

Pakistan da kuzeydoğu periferisinde olduğu gibi kent merkezlerinde de popüler protestoların gerçekleştiği yerlerden biri. Elçiliğe yönelik saldırılar ve bayrak yakma eylemleri, Pakistan’ın bağımsızlığını şiddetle önleyen ve varlığını on yıldan fazladır ülkede sürdüren ABD’den daha büyük bir hınç alınmasına sebep oldu. Onlarca “kabile köyü”nin hava bombardımanına tutulması milyonlarca öfkeli insanı ayaklandırdı. İslam kalelerine karşı girişilen ABD savaşı, Bin Ladin'i yakalamak için düzenlenen silahlı saldırı ve Pakistan'daki "temizlik" askerleri için ayrılan milyar dolarlık finansman, binlerce ölünün olmasına ve milyonlarca mültecinin yaratılmasıne sebep olmuştu. Pakistan, ABD ile ilişkili olan her şeye öfke ve derin bir düşmanlıkla bakan bir ülke. Film, sadece militan yetiştirme kazanı içinde dini ve milliyetçi hoşnutsuzluğu besledi. Burada, suçlu olan ABD yanlısı cumhurbaşkanı Zarda'nın ve film protestosunda yaptıklarının da hiçbir güvenilirliği yok: Zarda devrilmeden önce zaman kazanmaya çalışıyor.


SONUÇ
Müslüman dünyasında kendisine karşı gelinen devrimci saldırıya karşı keskin ve militan tepkiyle karşı karşıya kalan Washington, "yeni" Müslüman bağlılarının "güvenliğini" artırmak ve böylece polis devletini güçlendirmek ve kitlesel protesto hareketlerine göz açtırmamak istiyor. Washington, bir kez daha savunmaya çekiliyor.
İlk aşamada, Washington ve onun AB’deki müttefikleri için, “Arap Baharı” altındaki Tunus, Mısır, Somali, Yemen, Bahreyn ve başka yerlerde bağımlı olan iktidarları düşüren veya tehdit eden demokrasi yanlısı kitlesel protestolar sürpriz oldu.
İkinci aşamada da Batı’nın iptal emrine yönelik tepkisi, popüler demokrasi yanlısı hareketi tersine çevirmek ve durdurmak için Mısır, Tunus ve Yemen’deki İslamcı liderlerle işbirliği şeklinde oldu ve Libya ve Suriye’deki İslamcı aşırıcılar yoluyla bunu başlattı ve yükseltti. Bunlar aynı zamanda Körfez’deki despotik rejimleri de desteklediler.
Ancak birkaç ay sonra ABD ve AB tarafından dayatılan yeni-sömürgeci bağımlıların kırılgan kuruluşları açığa çıktı: Hileli "geçişler" köleleri üretti, yöneticiler, demokrasi yanlısı hareketlerin sosyo ekonomik taleplerini karşılamada aciz ve isteksiz kaldı. Üçüncü aşamada da mücadele önceki diktatörlük ve demokrasi arasındaki “ikili çatışma”ya göre daha karmaşık bir hal aldı. Bugün, seküler ve Müslüman sendikacılara ve fakir köktendincilere karşı ABD için saşan neo-liberal İslamcılar’ın çatışmasına (Suriye), ABD karşıtı çatışmalara (Libya) ve Batı destekli İslamcıların Yahudilerin nükleer tehdidine karşı verilen İslamcı çatışmalarına (İran) tanık oluyoruz. Pakistan, Somali ya da Sudan’da da durum böyle. ABD, yarattığı bağımlı devletlere kitleleri sönümlendirecek savaş politikaları empoze ediyor.
Hem emperyal güçler hem de kitlesel gösterilerin sivil toplumu zedelemesi sonucu dini kurumlar, mülksiz sınıfların sığınağı haline geldi.
Askeri emperyalizm, tahribata sebep oldu ve şiddetle yönetmeye devam etti. Müslüman ülkelerdeki Batı’nın yalnızca tek çıkarı, Müslüman dünyasına karşı savaş açmış olan ve Pentagon, Treasury, Ulusal Güvenlik Konseyi, Kongreler ve ABD medyası tarafından siyasal olarak finanse edilen Yahudi İsrail Devleti olmuştur. En sonunda ise bu güçler ABD’nin “Arap Baharı”nı “Müslümanların Hoşnutsuzluk Yazı”na çevirmek için propaganda yaptılar.
Burada, İsrail’in Arap dünyasında iddia ettiği egemenliğinin savaşı kapanmadı, kapanmayacak da. ABD’nin Müslüman dünyasında uzun süredir verdiği ve İsrail-Siyonist işbirliği ile gerçekleşen dış politika savaşı, daimidir ve daimi olmaya devam edecektir.
ABD öncesindeki hiçbir imparatorluk, böylesine büyük mali kayıplar görmüş ve bu kadar az ekonomik ödül kazanmıştır. Daha önceki hiçbir imparatorluk bir sömürge ya da yeni-sömürge rejimi kurmadan bu kadar ülkeyi yok etmemiştir. Ancak en tanınmış gazetecilerden Müslüman protestolarını okuduğunuz ve duyduğunuzda akla hayale sığmayacak bir "peygamber karalayan amatör film"le karşılaıyorsunuz. Uzmanlar anti-emperyalist saldırılar öncesinde bu kitlenin huzursuz olduğu gerçeğini görmezden gelerek "film" olayını takip etmeye devam edecekler.
Dünya çapındaki protestolar sadece "film"e ve üretilen vasat gerici Müslümanlara yönelik değil, aynı zamanda ABD'deki tüm siyasi ve kültürel ambiyas bu tür filmleri beslemektedir. New York’taki Siyonist finansmanlı Müslüman karşıtı eylemlerde, Amerikan kültürüne İslamofobinin tohumları atılmaya çalışılmakta. Dünyada hiçbir düşünen Müslüman Hollywood'un yaptığı İsrail yanlısı filmin Müslümanları gülünç bir şekilde karikatürize eden ya da kana susamış barbarlar gibi gösterdiğine inanmaz.
Obama'nın misyonlarını savunmak için savaş gemileri göndermesi,  Müslüman dünyasınaki ABD varlığının sadece kuvvet ve silaha dayalı olduğunu pekiştiriyor. Yurtiçinde ve yurtdışında 20 Müslüman ülkeye ve ötesine yayılan tutku ve öfkenin, geniş kültürel ve siyasal konularda ABD siyasi çevrelerinde hiçbir eleştirel yansıması olmamıştır. İslamofobi de sadece marjinal azınlığın altığı bir tutum değil, aynı zamanda Müslüman uluslara karşı yürütülen büyük ölçekli savaş politikalarının bir parçasıdır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar